İklim değişikliğinin ve mevsim anormalilerinin ön planda olduğu bu dönemde sera gazından ve bunun iklim değişikliğine etkisine değinmek istiyorum. Atmosferde çok çeşitli gaz bulunmaktadır. Yeryüzü güneşten gelen ışınların atmosferi geçmesiyle ısınmaktadır. Atmosferde bulunan gazlar yeryüzündeki ısının bir kısmını tutar ve böylece ısı kaybına engel olmaktadır. Atmosferin ısıyı tutarken bir yandan da yalıtma etkisine sera etkisi denmektedir.
Son yıllarda hava kirlenmesinin de etkisiyle atmosferdeki en çok ısı tutma etkisine sahip olan karbonmonoksit miktarı oldukça artmaktadır. İnsan aktiviteleri sonucunda metan, ozon ve kloroflorokarbon gibi sera gazlarının atmosfere salınımının artmasıyla birlikte küresel ısınma meydana gelmektedir. Bu gazlar normal şartlarda doğal olarak meydana gelmesine rağmen son yıllarda insan faaliyetleriyle birlikte oranlarındaki ciddi artış küresel ısınmayı doğrudan etkilemektedir. Küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarının atmosfere salınmasının sonucuna iklim değişikliği denmektedir.
Beslenme ve besin seçimleri sera gazı emisyonunu direkt olarak etkilemektedir bu durum da doğal olarak küresel ısınıma ve iklim değişikliğiyle bağlantılıdır. Hayvansal kaynaklı yani et, tavuk, balık, süt ve süt ürünleri gibi besinlerin üretim ve işlenmesi esnasında çok fazla sera gazı salınmaktadır.
Üretimi ve işlenmesine ek olarak tüketimindeki artış sera gazı emisyonu (SGE) artışı için önemli bir faktördür. Ancak bitkisel kaynaklı ürünlerin düşük miktarda SGE’nuna sebep olduğu bilinmektedir. SGE doğrudan küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle bağlantılı olduğu için besin tercihlerini düzenlemek Akdeniz ya da Nordik tip diyet tercihinde bulunmak bu durum için önem arz etmektedir.
Besin Tercihlerinin Sera Gazı Emisyonuyla İlişkisi
Besin üretimi sürecinde yaşanan gelişmeler besinin daha büyük topluluklara ulaşmasını kolaylaştırırken aynı zamanda iklim tatlı su kaynaklarının azalmasına, toprak kaybına, biyoçeşitliliğin azalmasına bunlara ek olarak iklim değişikliğine de sebep olarak çevresel tehditler oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) son on yıl içerisinde sera gazındaki emisyonundaki (SGE) artışın hızlandığını bildirmiştir. Biyoçeşitliliğin azalması, su kıtlığı, iklim değişikliği gibi küresel gıda güvencesini tehlikeye atan bu durumların sera gazı emisyonundaki artışın önüne geçilmediği takdirde kaçınılmaz olduğu vurgulanmıştır. 2015 yılında SGE’nunu sınırlandırmak için Paris Anlaşması imzalanmıştır.
Önemli noktalardan bir diğeri ise tatlı su kaynaklarının sürekliliğidir. Besin üretimi sera gazı emisyonunu başlıca etkilemektedir ve su ayak izi bir ürün ya da hizmetin üretiminden başlayarak tüketicide sonlanana kadar bulunan süreçte kullanılan tatlı su miktarını ifade etmektedir. Gıda üretimi aynı zamanda tatlı su kaynaklarının kullanımı ve toprak yapısındaki biyoçeşitlilik kaybının, bozulmanın temel etkenlerindendir. Gelir düzeyindeki artışa ek olarak kentleşmenin de artış göstermesi besin tercihlerinde değişikliklere yol açmış bireyler daha çok hayvansal ürünleri tercih etmeye başlamıştır. Hayvansal ürünler bitkisel ürünlere kıyasla daha fazla enerji, su ve toprak kullanımına ihtiyacı ortaya çıkarırken sera gazı emisyonunda da artışa neden olmaktadır. Et, tavuk, balık, süt ve süt ürünleri gibi hayvansal besinlerin çevreye olumsuz yükü fazla olduğundan tüketimini azaltırken buna ek olarak sebze ve meyve tüketimini arttırmak sera gazı emisyonunu azaltmak için tercih edilebilir faktörlerdendir.