Kırmızı et, rengi kırmızı olan ve hiçbir işleme tabi tutulmamış memeli kasıdır bu etler dana eti, domuz eti, kuzu eti, at eti, keçi eti, geyik etidir ve ülkelere ve kültüre bağlı olarak kullanımları değişiklik göstermektedir. Kırmızı et yağ asitleri, esansiyel aminoasitler, B3 vitamini, B12 vitamini, D vitamini, Selenyum, Demir ve Çinko yönünden önemli bir enerji ve besin kaynağıdır. Özellikle B12 vitamini hayvansal kaynaklı gıdalarda bulunması sebebiyle kırmızı et B12 alımı için iyi kaynaklardan birisidir. Dengeli beslenmenin sağlanabilmesi için et grubu ürünlerinden günde 2-3 porsiyon kırmızı et tüketimiyse haftada en az iki kez sağlanmalıdır. Kırmızı et içeriği nedeniyle kolay bozulabilir bir ürün olmasından dolayı depolama sıcaklığı, paketleme koşulları, endojen enzimler, nem, ışık ve mikroorganizma gibi faktörler etin raf ömrünü ve tazeliğini etkilemektedir. Kırmızı et raf ömrünü uzatmak amacıyla bazı işlemlere tabii tutulmaktadır. İşlenmiş etlerde kanserojen etkiye sahip moleküllerin sayısının artış gösterdiği bilinmektedir.
Kırmızı Etin Fayda ve Zararları
Kırmızı et sağlıklı bir beslenme sistemi için gerekli bir besin ögesidir. Besin içeriği açısından yüksek protein ve mikro besinler içermektedir ve sağlığımız için önemlidir. Kırmızı et üzerine yapılmış bir çok çalışmada kırmızı et ve işlenmiş etin yüksek oranda kardiyovasküler hastalıklar, obezite, Tip II diyabet gibi kronik hastalıklar ve bazı kanser türleriyle ilişkili olduğu bulunmuştur. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) 2015 yılında on farklı ülkeden 22 bilim insanının katılmasıyla kırmızı et ve işlenmiş et ürünlerinin kanserojen yapıcı özellikleri değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucu işlenmiş et ürünlerinin kolorektal kanser için insanlarda kanserojen olarak sınıflandırılmıştır. Buna ek olarak kırmızı et ve işlenmiş et tüketimiyle mide kanseri, prostat kanseri ve pankreas kanserine sebep olduğuna dair bulgular bulunmuştur. Kırmızı et insanlarda muhtemelen kanserojen olarak sınıflandırılmıştır. Kırmızı et ve işlem görmüş et tüketiminin sebep olduğu bu tip hastalıkların temel nedeni olarak yüksek yağ içeriği, yüksek sodyum miktari, nitroza bileşikleri, heterosiklik aminler (HA),k ırmızı ette bulunan heme bağlı demir, safra asitleri, polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH), ve sialik asit olarak bilinmektedir. Kırmızı et tüketenlerde kanatlı eti ve tavuk tüketenlere kıyasla ölüm oranlarının fazla olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda kırmızı et üretim ve tüketim süreçlerinin çevresel etkisi ve sera gazı emisyonunu ciddi ölçüde fazla olduğu bilinmektedir. Bu sebeple kırmızı et tüketiminden ziyade daha çok bitkisel protein kaynaklı beslenmenin ağırlıklı olduğu diyet modellerinin tercih edilmesi önem taşımaktadır. Akdeniz diyeti, Nordik tipi veya vegan vejetaryen beslenme modellerinden herhangi birinin tercihi sera gazı emisyonunun azalmasına önemli oranda katkı sağlayacağı bilinmektedir. Sürdürülebilir beslenme modellerinden olan Akdeniz Diyeti sağlıklı ve sürdürülebilir bir örnek olarak kabul edilmektedir. Sürdürülebilir diyetlerden birisi olan Akdeniz Diyeti çevresel etkisinin düşük olması, sera gazı emisyonunu azaltmaya destek olması, sosyokültürel gıda değerlerinin yüksek olması, ekonomiyi desteklemesi gibi birçok olumlu nedeniyle sürdürülebilir bir diyet modeli olarak kabul görmektedir. Akdeniz diyeti içeriği bakımından ağırlıklı olarak bitkisel besinler olan meyve, sebze, kuruyemiş, tahıl ve zeytinyağı tüketimini desteklerken ağırlıklı protein alımının tavuk ve balık tüketimiyle gerçekleştiği süt ve süt ürünleri, kırmızı et tüketiminin de bulunduğu ancak daha az miktarlarda olduğu bir diyet modelidir.