Danıştay, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptali istemiyle açılan davayı ikiye karşı üç üyenin oyuyla ve oyçokluğuyla reddetti. Danıştay kararında, “sözleşmenin Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmesinde yetkide ve usulde paralellik ilkesine aykırılık bulunmamaktadır” denildi. Buna karşılık, aynı kararda, temel haklar ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı kararnamesi düzenlenemeyeceğinin anımsatılması dikkati çekti.
Danıştay savcıları, daha önce, Cumhurbaşkanı’nın sözleşmeyi feshedemeyeceğini, TBMM tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmelerin aynı yöntemle feshedilebileceğini belirtmişti. Danıştay Başsavcılığı’nın bu görüş doğrultusunda karara itiraz etmesi bekleniyor. Davaya katılan dernekler ve barolar da ikiye karşı üç oyla alınan karara itiraz edecek. Son kararı, Danıştay’ın en üst karar organı olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu verecek.
Danıştay 10. Daire, kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin” feshine ilişkin 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararının iptal istemini oy çokluğuyla reddetti. Duruşmalarda, dört ayrı Danıştay Savcısı, “bir işlem hangi usule uygun tesis edilmişse aynı usule uyularak feshedilmesi gerekmektedir. TBMM’nin uygun bulma kanunuyla yürürlüğe giren bir anlaşmanın feshi ancak TBMM’nin uygun bulma kanunuyla kaldırılması kararı ve cumhurbaşkanının uygun bulmasıyla yürürlükten kaldırılacaktır. Sadece cumhurbaşkanı kararıyla feshedilemez” görüşünü dile getirerek, işlemin iptaline karar verilmesini istemişti.
Sözleşmeden çekilme kararına karşı açılan davaları dört ayrı oturumda duruşmalı olarak gören daire, incelemesini tamamlayarak kararını açıkladı. İptal istemini reddeden Daire’nin kararında, çelişkili ifadelerin yer alması dikkat çekti.
Kararda, Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemlere karşı yargı yolu açıldığı, Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedilen Sözleşmenin toplumun bütününe yönelik düzenlemeler içermesinin yanı sıra iç hukuka ilişkin etkileri de dikkate alındığında, davacı barolar da dahil olmak üzere tüm vatandaşların ve sivil toplum kuruluşlarının, dava konusu kararın iptalini istemekte menfaati bulunduğu belirtildi. Buna karşın kararda, idari işlemler üzerindeki yargısal denetimin bu işlemlerin hukuka uygunluğunun saptanmasıyla sınırlı olduğu, idari yargı organlarının idareyi belli bir yönde işlem veya eylem tesisine zorunlu kılacak biçimde yargı kararı vermelerinin Anayasa ile bağdaşmayacağı belirtildi.
Gerekçeli kararda, Cumhurbaşkanının TBMM’nin onaylanmasını uygun bulduğu bir uluslararası andlaşmayı onaylama zorunluluğu bulunmadığı, bir uluslararası andlaşmanın onaylanmasının yürütme yetkisine ilişkin olduğu ifade edilerek, “Anayasanın 104. maddesine göre uluslararası andlaşmaları “onaylama” yetkisi açıkça Cumhurbaşkanına verildiğinden ve andlaşmalar devletin uluslararası sorumluluğunu doğurduğundan, Cumhurbaşkanı, gerek zamanlama açısından gerekse uluslararası alanda değişen ya da gelişen yeni koşullar itibarıyla andlaşmanın onaylanmasını erteleyebileceği gibi, onaylamaktan tamamen de vazgeçebilecektir. Herhangi bir milletlerarası andlaşmayı imzalayıp imzalamama, onaylayıp onaylamama veya daha önce yürürlüğe konulmuş bir milletlerarası andlaşmaya dayanarak o andlaşmanın belirli hükümlerini devletler hukuku ve iç hukuk bakımından yürürlüğe koyacak tasarruflarda bulunup bulunmama yetkisinin yürütme organına ait olduğu tartışmasızdır” denildi.
Milletlerarası andlaşmaların iç hukuka aktarılması konusunda asıl yetkinin yürütme organına verildiği, yasama organına ise sadece onaylanmanın uygun bulunması kanunu çıkarma yetkisi tanındığı kaydedilen kararda, “Bu itibarla, yasama organının milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetkisinin andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibaret olduğu, bu kanunun tek hukuki sonucunun, Cumhurbaşkanına bir takdir yetkisini kullanma imkanını vermek olduğu, Cumhurbaşkanının uygun bulma kanunu sonrasında milletlerarası andlaşmayı onaylayıp onaylamama konusunda takdir yetkisine sahip olduğu ve milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesinin tıpkı andlaşma metinlerinin hazırlanması, imzalanması, son aşamada onaylanarak yürürlüğe konulması hususlarında olduğu gibi “yürütme yetkisi” dahilinde bulunduğu” ifade edildi.
Kararda, “Anayasa veya yürürlükteki diğer mevzuatta milletlerarası andlaşmaların hükümlerinin uygulanmasının durdurulması veya sona erdirilmesi (feshedilmesi), uygulanmasının durdurulduğu veya sona erdiği tarihlerin tespiti ve yayımı hususlarının kanunla düzenleneceğine ilişkin herhangi bir hükmün bulunmaması ve bu hususlara ilişkin olarak yürürlükte olan herhangi bir kanuni düzenlemenin bulunmaması karşısında, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin ilgili hükümlerinin “konu bakımından yetki kurallarına uygun” olduğu sonucuna varılmıştır” denildi.
9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasının da değerlendirildiği kararda, milletlerarası andlaşmayı onaylayıp onaylamama konusunda takdir yetkisi bulunan Cumhurbaşkanının, yürütme faaliyetine ilişkin sona erdirme yetkisini kullanırken yasama organının bir işlem tesis etmesine gerek bulunmaması nedeniyle yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edildi. İç hukukta kadına yönelik şiddete ilişkin çok sayıda düzenleme bulunduğuna ve bir plan dahilinde bunların hayata geçirildiğine de yer verilen kararda, “Bu itibarla; Anayasa tarafından verilen temsil yetkisi ve 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine istinaden tesis edilmiş olan dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında hukuka aykırılık bulunmadığı ve davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır” denildi.
Danıştay Başsavcılığı’nın ve davaya katılan baro ve derneklerin karara itiraz etmeleri bekleniyor. Bu durumda yeni adli yıl açılışından sonra Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, dosyaya bakacak ve son sözü söyleyecek.